MPEG Kodlama Sistemleri – MPEG-1 MPEG-2,MPEG-4, MPEG-7, MPEG-21
December 5, 2018Mobil Haberleşme Sistemleri- NFC, RFID
December 5, 2018
- İnternet üzerinden canlı yayın sağlanan etkinliklerimiz:
- Etkinlikler
- Konser Yayınları
- Eğitim içerikli Canlı Yayınlar
- Basın toplantıları,
- Konferanslar
- Ürün Tanıtımları
- Özel Sunum ve Konuşmalar
- Siyasi Propagandalar
- Spor Müsabakaları
- Sosyal Sorumluluk Projeleri
- Düzenli Marka Yayınları
- Kurum içi bilgilendirme toplantıları
Canlı yayınların kaliteli bir şekilde yapıldığında hedef kitleye erişmenin en etkili yolu internet üzerinden canlı yayını uluslararası standartlar seviyesine taşıyarak markalar ve etkinlik sahipleri için verimli bir iletişim aracı haline getirilmesidir.
Daha Fazla İzleyiciye Ulaşın!
Medyanın diğer alanlarında olduğu gibi televizyonculuk da hayatımıza giren internete teslim olmaktadır. Bu bağlamda icat oluşunun üstünden yarım asır geçen sihirli kutu televizyon, internette kendine yeni bir mecra bulmak zorunda kalmıştır. Dünyada Amerika, İngiltere, İtalya, Japonya gibi ülkelerde sayısal yayıncılığın hızla gelişmesiyle ortaya çıkan İnternet Üzerinden Televizyon Yayıncılığı (Web TV, İnternet TV, Online TV) yüz binleri çoktan kendine bağlamış durumdadır.
İnternet Üzerinden Televizyon Yayıncılığı iki türlü gerçekleştirilmektedir. Birincisi: İnternet TV, Web TV olarak bilinen, açık internet ağı kullanılarak, sayısal televizyon hizmetlerinin sunulması anlamında kullanılmaktadır. Bu durumda, hizmet sağlayıcı IP’nin hizmet kalitesini denetleyemediği için, sayısal TV yayınları ancak internet bağlantı kalitesi ya da yoğunluğa bağlı olarak internetin o anda mümkün kıldığı kalitede izlenebilir.
İnternet Üzerinden Televizyon Yayıncılığının ikinci yöntemi ise, güvenli ve kaliteli bir televizyon yayıncılığı sunan IPTV (Internet Protocol Television-İnternet Protokolü Televizyonu)’dir.
“IPTV (Internet Protocol Television), Televizyon ve/veya görüntü sinyallerinin genişbant (kablo internet/DSL) kullanıcısı aboneler veya izleyicilere internet protokolü üzerinden dağıtıldığı sistemlere denmektedir. Bu sistem genel olarak genişbant işletmecisi tarafından sağlanan internet bağlantısına paralel olarak aynı altyapı üzerinde tahsis edilen bir bant genişliğiyle sağlanır. Halen tüm dünyada 100 milyondan fazla evde genişbant internet bağlantısının kurulu olduğu bilindiğinden IPTV’nin önümüzdeki yıllarda çok büyük bir hızla gelişme göstermesi beklenmektedir.”
Klasik yayıncılık ve kablo yayıncılık anlayışı, tüm kanalların eş zamanlı olarak abonenin evine ulaştırılmasına dayanmaktadır. IPTV de ise, aboneler tarafından izlenen kanalların dağıtımı yapılır ve IPTV, pratik olarak “sınırsız” sayıda kanalın sunulması potansiyeline sahiptir. Bu doğrultuda geleneksel yayıncılık türlerinden ayrılan IPTV, kullanıcılarına da dilediğini dilediği zaman seyretme özgürlüğünü tanımaktadır. Bu durum, IPTV’nin doğal yapısında kaynaklanan aboneden merkeze, merkezden de aboneye çift yönlü etkileşim (interaktivite) sayesinde mümkündür.
Aslında internet bağlantısını kullanarak televizyon yayınları izlemek yeni bir teknoloji değildir. İlk ciddi girişim 1995 yılında Microsoft, MSN TV kod adıyla başlatılmıştır. Kayda geçen ilk internet üzerinden televizyon yayını ise 1999 yılında fakir ülkelerde interneti yaygınlaştırmayı amaçlayan NetAid kampanyasıyla gerçekleşmiştir. “Netaid.org” adresinden yayımlanan yardım konserini, o tarihte 2.4 milyon internet kullanıcısı izlemiştir.
İnternet üzerinden yapılan yayın (Web TV) ile IPTV arasında farklılıklar bulunmaktadır. İnternet herkesin kullanımına açık en geniş IP ağı olduğundan dolayı İnternet TV (Web TV) yayınlarında hizmet kalitesi standart bir kaliteden uzak “olabildiğince iyi” düşüncesi içerisinde gerçekleştirilmektedir. IPTV yayıncılığında ise, hizmet kalitesi, kontrollü ve kapalı bir “IP ağı” ile garanti edilmektedir. IPTV’de yayınları almak için İnternet TV’ den farklı olarak “Set Üstü Cihazı” (STB: Set-Top Box) ya da bu kutunun işlevini görebilecek yazılımlar gerekmektedir. İnternet TV için görüntü kalitesi düşük çözünürlüklü iken, IPTV’de görüntü kalitesi televizyon yayıncılık standartlarında olmalıdır. IPTV sistemiyle, IP tabanlı güvenlikli kanallar kullanıcıya sunulmakta ve bu şekilde kapalı, kişiye özel bir televizyon sistemi oluşturulmaktadır. Sonuç olarak, içeriğin dağıtılmasında internet üzerinden yapılan standart yayınlara göre kontrol çok daha fazladır. İnternet televizyonu ise açık bir çerçevede, birçok küçük ya da orta ölçekli pek çok sayıda video yapımcısı tarafından sunulan bir yapı çerçevesinde işlemektedir. İnternet üzerinden televizyon yayıncılığı birçok yeni içeriğin, rahat bir ortamda hazırlandığı açık bir ortamdır. Bu sebepledir ki birçok klasik kanal, geniş kitlelere ulaşabilmek için yayınlarını internete taşımışlardır.
Kişisel Televizyon Kanalı
Web TV Kullanıcı kaynaklı kişisel içeriğin yaygınlaşmasının bir ileriki aşaması kişilerin kendilerine ait televizyon kanalını kurmaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun için geliştirilmiş sistemler bulunmaktadır. Bu sistemler (örneğin; mogulus, gomedia.tv) kullanıcılara içerik yönetim paneli sunmaktadır. Bu panel kişileri televizyon yayıcısına dönüştürmekte ve kendi kişisel televizyon kanalını oluşturmasına olanak sağlamaktadır. Bu sistemlerde canlı görüntüleri kullanabileceğiniz gibi, kendi bilgisayarınızdaki videoları da yükleyebilir veya doğrudan YouTube gibi video paylaşım siteleri üzerindeki herhangi bir videoyu kullanabilirsiniz. Ayrıca bu sistemler video içeriği üretenlere bir gelir elde etme imkânın da sunmaktadır.
Dünyadaki en önemli örneklerden biri “justin.tv” uygulamasıdır. San Francisco’da, Justin Kan tarafından kurulan (2007) “justin.tv” kısa sürede popüler bir internet uygulaması olmuştur. Justin kendi kurduğu “justin.tv” de internette sürekli canlı video yayını yaparak başlamış ve kendisi gibi yüzlerce kişiye bu imkânı ücretsiz olarak sunmuştur. Justin.tv ülkemizde Türkçe olarak da hizmet vermektedir. Bu uygulamalar, kamerası ve belirli donanıma sahip internet bağlantılı bilgisayarı olan herkesi televizyon yayıncısı yapabilmektedir.
IPTV
Şifreli, şifresiz televizyon kanallarının ve depolanan video içeriklerinin, IP (internet protokolü) paketlerine dönüştürülerek geniş bant erişim teknolojileri üzerinden son kullanıcıya yayınlanmasına IPTV (Internet Protocol Television-İnternet Protokolü Televizyonu) denmektedir.
Televizyon kanalları bir yayın merkezinde IP paketlerine dönüştürülür ve geniş bant erişim teknolojileri üzerinden izleyiciye taşınır. IPTV internet veya veri ağlarından televizyon sinyallerinin taşınmasını sağlayan ürün olarak tanımlanabilir. Ancak bu tanıma karşılık, IPTV; insanların bir web sitesine bağlanıp televizyon seyredebilecekleri bir teknoloji olarak algılanmamalıdır. Abone izleyicilerin bulunduğu yerde, internetten erişiminin sonlandığı modem gibi cihazlara ek olarak televizyona bağlanan STB (Set-Top Box) adı verilen kod çözücülere (decoder) ihtiyaç duyulmaktadır. IPTV, güvenli, kaliteli ve sıkı bir şekilde yönetilen kapalı bir ağ üzerinden gelişmiş televizyon yayını sunmak anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda sıradan internet üzerinden televizyon yayıncılığı olan İnternet TV’den farklılık göstermektedir. Genel olarak birbirinin yerine kullanılan IPTV ve İnternet TV farklılıkları aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Bu tablo iki yayıncılık türünün bir birinden oldukça farklı olduğunu göstermektedir.
IPTV’nin, sıradan bir televizyon programının internet üzerinden yayınlanmasından farklı olarak kendi içinde bir özgünlüğü bulunmaktadır. Televizyonlara eklenen web düzenekleri, aslında küçük bir bilgisayar özelliğini taşımaktadır. Web erişimini sağlayan bu yazılımlar, modem, bir el kontrol cihazı (fare gibi) ve kendi içinde kayıtlı pek çok web sitesi adresinden oluşmakta ve web sayfaları, doğrudan televizyon ekranına yönlendirilmektedir. İstenirse, bir klavye ve küçük bir disk ünitesi de sisteme bağlanabilmektedir.
Dünyada ilk IPTV uygulaması ABD’de 1994 yılında ABC (American Broadcast Company) tarafından başlatılmıştır. İlk önemli yatırım ise İngiltere’de hizmet veren Kingston Communications firması tarafından yapılmış ve 1999 yılında ADSL altyapısı kullanılarak IPTV teknolojisi ile hizmet verilmiştir. Ancak uzun yıllar özellikle genişbant alt yapısının yaygınlık kazanmamasından dolayı IPTV yeterince gelişmemiştir.
İnsanlar cep telefonları, diz üstü bilgisayarları vb. cihazlarla otobüste, tramvayda, zaman ve mekân sıkıntısı yaşamadan televizyon yayınlarını izleyebilecek, günümüzde de gerçekleştirilen bu uygulama yakın gelecekte daha kaliteli ve yaygın bir uygulama alanı bulacaktır.
OTT TV
İngilizce “Over-The-Top” ifadesinin kısaltması olan “OTT” bir şeyin üzerinde anlamına gelmektedir. Bu anlamda en genel tanımı ile OTT TV, internet üzerinden sunulan televizyon hizmetlerini ifade etmektedir.
OTT TV, internet üzerinden televizyon yayıncılığı; İnternet (Web) TV ve IPTV’ ye benzerlik göstermekte, buna karşılık ikisinin arasında konumlanmaktadır. İnternet TV, hizmet kalitesi garantisi olmadan, herhangi bir abonelik gerektirmeksizin bilgisayar üzerinden izlenen televizyon yayınlarını ifade ederken, IPTV, denetlenen özel ağ üzerinden, özel bir kutu aracılığıyla bildiğimiz televizyon ekranından izlenen, belli bir hizmet kalitesinin garanti edildiği, abonelik gerektiren uygulamaları kapsamaktadır. OTT TV ise, İnternet TV’den farklı olarak IPTV gibi bildiğimiz televizyon kullanılarak görüntülenmekte ve televizyon yayın akışlarına ulaşılabilmektedir. OTT TV, kapalı bir ağa ihtiyaç duyan IPTV’yle kıyaslandığında, internete genişbant erişim ile bağlanan herkese sunulan bir hizmet olarak farklılaşmaktadır. Bu bağlamda OTT TV, genişbant ile klasik televizyon hizmetlerinin birlikteliği, genişbant sayesinde kalitesi artan ve bir şekilde kontrollü bir İnternet TV hizmeti olarak adlandırılabilir.
OTT TV’de videonun sahibi bir kişi ya da bir kurum aracılığı ile son kullanıcıya ulaştırılan yayıncılık hizmetidir. Yayıncıyla, izleyici/ kullanıcı arasındaki ilişki; ticari bir ilişki olabilir, aylık abonelik olabilir, indirilen video başına para ödenebilir, reklam gösterebilir. Bu durum, tamamen internetin üstünde yaşayan, internetin var olmasına dayanan, onun üzerine eklenmiş bir servistir. OTT TV’nin radyo hizmetinden veya bir web sitesi kurmaktan bir farkı bulunmamaktadır. IPTV Telekom şirketlerine bağımlı iken OTT TV Telekom şirketlerinden bağımsız bir yapıda var olmaktadır.
HBB TV
İngilizce “Hybrid Broadcast Boadband Television” kavramının kısaltması olan HBB TV, hibrit genişbant yayın televizyonu anlamına gelmektedir. Genişbant üzerinden televizyon yayınlarının sunulmasını sağlayan bu yayıncılık türü başka ortamlarda sunulamayacak isteğe bağlı video ve etkileşimli televizyon hizmetlerinin kalitesini arttırmaktadır.
Avrupa merkezli bir endüstri standardı olan HBB TV, 2009 yılında kurulanan bir konsorsiyum aracılığı ile hayata geçirilmiştir. Bu konsorsiyumda yer alan kurumlar; ANT Software Limited, EBU (European Broadcasting Union), France Televisions, Institut für Rundfunktechnik GmbH, OpenTV Inc, Koninklijke Philips Electronics N.V Inc., Samsung, SES ASTRA S.A, Sony Corporation, Television Francaise 1-TF1’dir.
HBB TV, IPTV ve uydu platformlarının birlikteliğini sunan bir sistemdir. Örneğin, uydudan görüntüyü verebilir, görüntünün elektronik program rehberi (EPG), etkileşimli kanalları, etkileşimli alt yapıyı isteğe bağlı görüntüleri internet üzerinden gönderebilirsiniz. Uydunun ve internetin birleştiği bu uygulama HBB TV olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gün geçtikçe ucuzlayan ve yaygınlaşan genişbant internet erişimi, geleneksel yollarla yapılan televizyon yayıncılığının geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır. Yapılan araştırmalar yirmi beş otuz beş yaş arasında internet kullanımı ve televizyon seyretme oranlarının yüzde elli elli olduğunu göstermektedir. Televizyon yayın sektörü bu gelişmelere izleyici kalmamaktadır. İzleyicileri tekrar televizyon ekranına odaklanmasını sağlamak adına genişbant yayıncılığı içine alarak, klasik televizyon ekranını ve kumandayı, online içeriği de kontrol edebilir hale getirecek çözümleri ortaya koymaktadır. Bunun en açık örneğini HBB TV uygulaması sunmaktadır.
HDTV
Yeni televizyon izlencelerine ilişkin belirgin bir istem artışı karşısında, televizyon yayıncılığının teknik niteliğini ve görsel-işitsel kalitesini arttırmak kaçınılmaz bir sonuç olmuştur.
Sayısal yayıncılıkla analog yayınların sorunları aşılmasına rağmen, görüntü sıkıştırma teknolojileri nedeni ile her zaman en iyi görüntü kalitesi elde edilememiştir. Sayısal teknoloji ile elde edilen yüksek kaliteye karşılık televizyondaki görüntü kalitesini sinema kalitesine yaklaştıran teknoloji ise kısa adı HDTV olan “Yüksek Tanımlı Televizyon” teknolojisidir. Sayısal teknolojinin gelişmesi ile HDTV (High Definition Television) günümüzde ilk versiyonlarından farklı olarak sayısal teknoloji ile yayın yapmaktadır.
HDTV, 1990 yılında yayınlanan CCIR 801 raporunda şöyle tanımlanmaktadır:
“Yüksek Tanımlı Televizyon, ortalama görme keskinliğine sahip bir insan tarafından, ekranın üç katı kadar bir uzaklıktan izlendiğinde, orijinal sahneden görülebilecek ayrıntıların hemen hemen hepsinin aynı biçimde algılanabildiği, diğer bir deyişle hiç bir detay farkının ayrımsanamadığı bir televizyon sistemidir.”
Bu sistem ilk olarak 1968 yılında NHK (Japon Yayıncılık Kuruluşu) ve Sony firmasının çalışmaları sonucunda Japonya’da geliştirilmiştir. Bu teknoloji 1125 satır ve 60 Hz’dir. ABD 1968 yılında bu standardı benimsedi, ancak bu alanda yeni buluşlara ayak uydurabilmek ve Japon HDTV’sinin dönüşüm problemlerini ortadan kaldırabilmek amacıyla mevcut NTSC’nin iki katı olan 1.050 satırlı B-MAC diye adlandırılan yeni bir sistem geliştirdiler.
HDTV yayınlarının standardı geniş ekran (widescreen) da denilen 16:9 ekran görüntüsü ve 1920 piksel x 1080 satır veya 1280 piksel x 720 satır olabilir. Bu görüntüde çözünürlük standart bir DVD veya analog TV görüntüsüne göre, görüntüyü oluşturan parlaklık ve renk bilgileri itibariyle üstünlüğü nedeniyle en az 6 kat daha yüksek detaya sahiptir. Kodek olarak genellikle MPEG-2 kullanılmaktadır. Ancak gelişen teknoloji ile MPEG-4 gibi yeni sistemler de HDTV yayınlarında tercih edilmektedir. Bu sistemler daha etkili kodlama ve bant genişliğinin kullanılmasına olanak sağlamaktadır. Bu sayede daha fazla TV kanalı, disk başına daha fazla film ve daha yüksek kaliteli görüntüler elde edilmektedir
Analog televizyonda eskiden beri kullanılmakta olan örüntüleme (interlace) bu sistemde de kullanılabilmektedir. Buna karşılık bu sistemde “interlaced” (örüntülü) tarama yerine alternatif olarak “progressive scan” (örüntüsüz/progresif tarama) getirilmiştir. Non-interlaced de denilebilen bu taramada resim karesi örülü iki yarım kare yerine her seferinde yeniden taranan bir tam kareden oluşur. Avrupa için esas olarak tercih edilmiş olan standart budur. Progresif taramalarda dikey çözünürlük her zaman tümüyle verilmekte ve hareketlerden bağımsız olarak ayrıntılarda bozulma meydana gelmez. 1080p (progressive) veya 1080i (interlaced) ile dünya genelinde Yüksek Tanımlı Televizyon (HDTV) standardı oluşturulmuştur.
Yüksek Tanımlı Televizyon yayınları Avrupa’da ilk önce BBC’nin HDTV yapım üretimi ve fuarlarda deneme yayınları yapmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. İlk HDTV yayınları 2004 yılında gerçekleşmiştir. 2004’te Alfacam (Euro1080), 2005’te Pro 7, Sat 1 (MPEG-4 formatlı) özel televizyon kuruluşları HDTV yayınlarına başlamışlardır.
Üç Boyutlu Televizyon
Yüksek Tanımlı Televizyonun bir adım ötesinde üç boyutlu televizyon (3-dimentional television, 3D-TV) teknolojisi yer almaktadır. Üç boyutlu TV’ler stereopsis yöntemi kullanılarak üretilmektedir.
Stereopsis normalde insan gözünün de kullandığı bir teknolojidir. İki göz, gözbebekleri birbirinden yaklaşık 6,5 cm mesafede, birbirine çok yakınırlar fakat iki farklı fotoğraf kaydetmektedirler. Bu iki fotoğraf beyinde birleşir ve 3 boyut algısı oluşur. Çok yakınımızda olan cisimlere baktığımız zaman, iki gözümüzün kaydettiği fotoğraflar birbirinden farklı, dolayısıyla cisim daha üç boyutlu ve yakında algılanır. Ama uzakta bir manzaraya baktığımız zaman, fotoğraflar birbirine daha benzer, dolayısıyla iki boyutlu hale gelir. Üç boyutlu görüntüler, çift lensli kameralarla veya iki farklı kamera bir araya getirilerek çekilmektedir. Bu kameralar, çift lensli olanlar, insan gözüne benzer biçimde 6,5 cm lens açıklığına sahiptir. Kayıt, insan gözü taklit edilerek yapılmaktadır.
Avrupa’nın ilk üç boyutlu televizyon kanalı 10 Nisan 2010 tarihinde yayına girdi. SKY 3D olarak adlandırılan bu kanalda ilk olarak kanal tarafından çekilmiş 2 saatlik 3D görüntüler gösterildi. İlk canlı yayın, Premier Lig takımlarından Manchester United ve Chelsea arasındaki maç gösterimiyle gerçekleştirildi. İlk yayınlarda reklamlar ve başlangıç Sky Sports kanalındakiyle aynıydı, tek fark ise üç boyutlu gözlüklerle görülebilen bir geri sayımdı. Ayrıca üç boyutlu bir de reklam yayınlandı. İlk üç boyutlu filmin gösterildiği 1922 yılından beri büyük aşamalar kaydeden üç boyut teknolojisi bu gelişme ile artık resmen yaygın bir şekilde evlere girmiş olmaktadır.
Günümüzde gerçekleştirilen üç boyutlu yayıncılıkta izleyiciler gözlükle yayın akışını izlemek zorunda kalmaktadır. Teknoloji üreticileri bu olumsuz durumun üstesinden gelmek için yoğun bir şekilde çalışmaktadırlar. Yakın bir gelecekte televizyon ekranımız şimdi anladığımızdan çok daha farklı bir üçüncü boyuta taşınacaktır.
Holografik Televizyon
Holografi kelimesinin kökü Yunanca “holos” bütün anlamına gelmektedir. Holografi bir cisimden gelen dalgaya ait toplam bilgiyi, hem genlik hem faz değerlerini kaydeder. Bu anlamda hologram, bir objenin üç boyutlu kaydı, başka bir deyişle lazerden yansımasıdır.
Farklı yerlerdeki kişilerin, birbirlerinin görüntülerini üç boyutlu görmeleri üzerine kurulu bu teknoloji televizyonda ilk olarak 2008 yılında ABD’de yapılan seçimler sırasında CNN ekranlarında uygulanmıştır. CNN televizyonu seçimleri izlerken, muhabiriyle ilk kez canlı, üç boyutlu insan hologramı kullanarak iletişim kurdu. Chicago’daki muhabirin, CNN’nin New York stüdyolarındaki sunucunun karşısına, canlı ve “üç boyutlu” olarak taşınması, Obama’nın seçim kazanmasının ardından, ABD’de en çok konuşulan konu olmuştur.
“Üç boyutlu ve canlı olarak” bağlantı yapılan ilk muhabir, CNN’den Jessica Yellin oldu. Seçim akşamı, Chicago’da Barrack Obama’yı izleyen Yellin, daha sonuçlar açıklanmadan önce, CNN’nin New York’taki stüdyolarına bağlandı. Bağlantı, CNN’nin New York’taki sunucusu Wolf Blitzer’in, “Chicago’ya bağlanıyoruz” sözleri ile başladı ve New York’taki stüdyoda, Blitzer’in karşısında, Yellin’in üç boyutlu görüntüsü belirdi. Kendisinin üç boyutlu canlı bağlantı yapan ilk gazeteci olduğunu anlatan Yellin, bunun tekniği hakkında da izleyicilere bilgi verdi. Chicago’da, Obama’nın bulunduğu binanın hemen yakınındaki bir çadırda bulunduğunu söyleyen Yellin, çadırda CNN teknik ekibinin 35 yüksek çözünürlüklü kamerayı daire şeklinde dizdiklerini, kendisinin de bu dairenin ortasında durduğunu anlattı. Görüntüsünün bu kameraların tümü tarafından çekilerek, New York’taki stüdyoya canlı olarak aktarıldığını kaydeden Yellin, böylece New York’ta, sunucu Blitzer’in karşısında, gerçek boyutlarıyla görüntü olarak yer aldığını söyledi. Bu bağlantı televizyon tarihine bir ilk olarak kayıtlara geçmiştir.
Televizyon ve Kitle Kültürü İlişkisi
Günümüzde televizyon, hayatımızın merkezinde yer almış teknolojik bir aygıttır. Öyle ki; bugün kimse televizyonsuz bir hayatı düşünemez duruma gelmiştir. Bu durumun temel nedeni; televizyonun teknolojik bir aygıt olmasının yanı sıra toplumsal, kültürel ve endüstriyel bir biçim olmasıdır. Televizyon, sadece dünyada olan bitenlere tanık olmamıza olanak sağlayan sınırlı bir güç değil, aynı zamanda insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar çok sayıda insanı odamızın dört duvarına getirip birlikte olmamızı sağlayan bir araçtır. McLuhan, televizyon sayesinde insanın kendi küçük çevresinin bir üyesi olmaktan çıkıp, iyice küçülen dünyanın etkin bir üyesi olduğunu savunmaktadır.
McLuhan’ın ifade ettiği anlamda “aracın ileti” olduğunu düşünürsek, araçların niteliğinin ilettikleri mesajdan daha fazla toplumu etkilediğini, kültürün teknolojinin etkisinde ve onunla meydana gelen değişimlere bağımlı bir gerçeklik olduğunu varsayabiliriz. Bu durumda ortaya çıkan sonuç; “endüstrileşmiş bir kültür” ya da Frankfurt Okulu’nun vurguladığı gibi bir “kültür endüstrisi” olacaktır. İletişim teknolojisinin dağılımındaki dengesizlik sonucu ortaya çıkan kültür endüstrisi ve sonucu kültür emperyalizmi, dünya çapında standart kültür modelleri ortaya çıkarmaktadır. Frankfurt Okulu, film, televizyon, popüler müzik, radyo, gazeteler ve magazin dergisinden oluşan eğlence endüstrisinin kolayca ve tektipleştirilmiş ürünleriyle birlikte yaygınlaşmasının, bireylerin eleştirel ve bağımsız düşünebilme yeteneklerini azalttıklarını iddia etmektedir. Frankfurt Okulu’nun kitle kültürü eleştirisi, bu yapay kültürün toplumsal adaletsizliklerin sürüp gitmesine yönelik işleviyle ilgilidir. Teknoloji de hayatın her alanına girerek kültür endüstrisinin etkinliğini, dolayısıyla sistemin tahakkümünü arttırmaya yardımcı olmaktadır.
Televizyon, kitle kültürü üretici kurumlarının başında gelmektedir. Çünkü televizyon kuruluşları yalnızca kazanç sağlamak amacıyla, parayı ödeyen izlerkitlenin isteklerini göz önüne alır. Kitlesel izleyicinin talepleri düşük bir beğeni ölçüsünü yansıtan, derinliksiz, eğlendirici, sadece zaman geçirmeye yönelik ürünlerdir. Televizyon kuruluşları kazançlarını sağlamak için bu nitelikte üretim yapmak zorundadırlar. Aynı zamanda insanlar kitle toplumunda yalıtılmış, yönsüzleşmiş oldukları için, gerçek yaşam deneyimlerine kılavuzluk etmesi bakımından da televizyona bağımlı olmaktadırlar.
İletişim Araçlarında Ses*
Graham Bell’in buluşu olan telefon (1876), sesin iletimi ve sonrasında kayıt teknolojilerine olan katkısı açısından gramofonla eşit düzeyde önemlidir. Monaco’ya göre (2006:75), Bell’in icadı elektrik sinyallerinin ses kaydı için nasıl uygun hale getirileceğini göstermiştir. Bell’in sesin elektriğe dayalı iletimi teorisinin mekanik gramofon teknolojisiyle birleşmesi 1920’lerin ortasına kadar sürmüş ve aynı dönemlerde sinema filmlerinde kullanmak amacıyla ses kayıtları, görüntü kayıtlarıyla birleştirilmiştir.
Telefon
Eski Yunancada Telos “Uzak” ve Phone “Ses” sözcüklerinin birleşmesinden oluşan telefon dilimize Fransızca Telephone’ den geçmiştir. Birbirinden uzak yerlerde bulunan kişiler ve düzenekler arasında bilgi alışverişini sağlayan elektrikli ses alıp verme aygıtı olarak tanımlanan telefonun çalışmasında ana ilke, ağızdan çıkan ses dalgalarının önce elektrik sinyallerine çevrilmesi, u sinyallerin çeşitli gönderme yöntemleriyle uzağa iletilmesinden sonra, bu defa elektrik sinyallerinin yeniden kulakla duyulabilecek ses dalgalarına çevrilmesidir. Telefonun ahizesi sesi elektrik enerjisine ve elektrik enerjisini de sese çevirebilmektedir (www.tdk.gov.tr, www.wikipedia.org 12.04.2010). Alexander Graham Bell tarafından 1876 yılında icat edilen telefon, mikrofonun temellerini oluşturması, sesin elektriksel sinyallere dönüştürülmesi ve iletimi açısından sinema sektörü için de büyük bir öneme sahiptir.
Gramofon
Eski Yunancada Fone, “Ses” ve Grammein, “Yazmak” sözcüklerinin birleştirmesinden oluşan cihazın patenti ilk olarak 29 Eylül 1887 yılında Alman bilim adamı Emil Berliner tarafından alınmış olsa da daha önce de denildiği gibi Gramofon 1887 yılında Thomas Alva Edison tarafından icat edilmiş olan Fonografın geliştirilmiş şeklidir (www.tdk.gov.tr , www.wikipedia.org 12.04.2010).
Fonograf ya da daha yaygın adıyla Gramofon, ses titreşimlerini, döner bir silindire sarılmış bir kalay folyoya izler halinde kaydetmektedir. Silindir yerine plak kullanma fikri, plakların daha fazla sayıda çoğaltılıp daha kolay piyasaya sürüleceği görüşünden doğmuştur. Berliner 1893’ te fiyatı makul ilk gramofonları ve sert kauçuktan yapılan 7’inçlik plakları piyasaya sürmeye başlamıştır. Elektrikle çalışan ilk gramofonlar, 1894 yılında Washington’da United States Gramophone Corparation tarafından yapılmıştır. Bu pikaplar, 7’inçlik plakları çalabilmiştir. Bunun ardında, 10’inçlik ve 12’inçlik gramofonlar da yapılmıştır. İlk plak doldurma stüdyosu ile ilk plakçı dükkanı da, 1897 yılında Berliner Gramophone Corparation tarafından Philadelphia’da açılmıştır. Sonraki yirmi yıl içerisinde plak endüstrisindeki başarı ve satıl grafiği inanılmaz bir yükseliş göstermiş, plak ve ses kayıt endüstrisi, kısa zamanda dünyanın önde gelen sektörlerinden biri olmuştur (Milliyet Ansiklopedi, 1985:235-237, http://www.recording-history.org, 10.09.2011).
Bu mekanik-akustik kayıt yöntemi 1920’de elektrikli sistemlerin ortaya çıkmasına kadar sürmüştür. Bant kayıt sistemlerini geliştirmek içinse, zamanla magnetik (manyetik) ilkeleri kullanılmıştır. Bu sistemler, 1935’te magnetik plastik şeridin devreye girmesiyle, ardından da 1960’larda mikro elektroniğin kullanılmasıyla, büyük bir ticari başarı kazanmıştır (www.kameraarkasi.org, 25.12.2009). Aynı dönemde radyo sektörü de bu rekabet ortamına dahil olmuştur. 1920 yıllarında önce ABD’de sonrasında Avrupa ülkelerinde radyo yayınları yapılmaya başlamıştır.
5.6.3. Radyo
Radyo terimi Latince kökenli olmasına ve “Radius” – “ışın” (radyasyon-ışınım) kelimesinden kaynaklanmasına karşın dilimize Fransızca’dan girmiştir. Haber, eğlence ve kültür aracı olan bu radyonun tarihi 1800’lü yılların başına dayanmaktadır. 1827 yılında fizik bilgini Amerikalı Savory’nin elektrik arkı etrafındaki toplu iğnelerin (demir, çelik gibi ferromanyetik cisimlerin) mıknatıslanmasını bulması radyo tarihinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Agopyan, 2002, www.wikipedia.org 12.04.2010).
1840 yılında İngiliz Joseph Henry’nin yüksek frekanslı titreşimler elde etmesinin ardından Samuel F. B. Mors’un özel mors alfabesini bulması 16km öteye ilk telgraf metnini 1838’de göndermesi daha sonra da James Clark Maxwell’in 1873’de matematikle ispat ettiği elektromanyetik dalgaların varlığı ve dalga denklemlerini takiben 1888 yılında da Alman fizikçi Rudolf Herz’in elektromanyetik enerjinin yayılabileceğini, tekrar toplanabileceğini ve dedekte edilebileceğini bulmasıyla elektronik dalı başlamıştır. Herz’den ayrı olarak Branly, Sir Oliver ve Popov’un çalışmalarından sonra 1901’de transatlantik telsiz haberleşmesini yaparak radyonun temellerini atan ise Guglielmo Marconi olup İtalya’nın Bologna kentindeki evinin tavan arasında yaptığı deneylerle Popov’un bu alandaki teorisini kanıtlamıştır. Marconi’nin mesaj göndermek için kullandığı verici Hertz tarafından geliştirilmiş bir elektrik kıvılcımı jeneratörüdür. Jeneratörün yaydığı dalgalar, Fransız Eduard Branly’nin icat etmiş olduğu bir alıcı tarafından yakalanıp, alıcı daha sonra radyo dalgalarını bir elektrik akımına dönüştürmüştür. Marconi ise 1894’te oda içinde gönderilen radyo sinyallerini çalan bir elektrikli zil yapıp, sonraki sekiz yıl içinde Atlas okyanusu üzerinden 4800 km’yi aşan transatlantik haberleşmeyi sağlayan mesajları göndermeyi başarmıştır (Agopyan, 2002, Aziz, 2007, www.tdk.gov.tr, www.wikipedia.org, 12.04.2010, http://www.recording-history.org, 10.09.2011). Elektronu 1897’de J. Josseph Thompson keşfetmiştir. Fransa’da ise Eugene Ducratet 1899 yılında Rus donanması için alıcı olarak çalışan bir telefon kulaklığına bağlı duyargaçlar üretmiştir. 1900’de Ferrie’nin icat ettiği elektrolitik algılayıcılar 1904 yılında kadar kullanılmıştır. 1906 yılında Pickard’ın kristal dedektörü bulması ile en önemli radyo gelişmeleri 1906 ve 1909 yılları arasında kullanılan galenli algılayıcılar ile sağlanmıştır. Ancak bu alıcılarda ayarlar kararsızdır. Bu sorunu İngiliz Jonh Ambrose Fleming önceki yıllarda, 1903 tarihinde vakum tüplü diyotu (termoiyonik lamba) keşfederek çözmüştür. Termo – iyonik terimi “sıcak” ve “elektrik yüklü atom parçacığı” anlamında doğru akıma çevrilerek elektrik alanında ve radyo devrelerinde kullanılmaya başlanmıştır. Ardından 1907 yılında Amerikalı De Forest vakum tüplü triyot lambayı bulunca elektronikte radyo imalat tekniği kolaylaşmıştır (Agopyan, 2002, Aziz, 2007).
İlk radyo yayını, Kanada doğumlu Prof. fteginald Aubrey Fessenden tarafından 24 Aralık 1906 günü Massachussets eyaletinin Brat Rock kentinde bulunan National Electric Signalling Co.’ya ait 140 metre yüksekliğindeki radyo anteni aracılığıyla yapıldı. Program, Fessenden’in bizzat çaldığı Gounod’un “Oh, Kutsal Gece” adlı bestesiyle başladı.
İlk radyo yayınları amatör radyocular tarafından daha çok deneme niteliğinde gerçekleştirilmiştir. I. Dünya Savaşı’nda propaganda yapmak ve halka moral vermek için kullanılan radyonun bir kitle iletişim aracına dönüşmesi savaş sonrası döneme rastlar. Radyo alıcılarının satılabilmesi için halkın ilgisini çekecek programların yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla radyo yayınlarına süreklilik kazandırmak gereklidir. İlk düzenli yayınlar ABD’de 1920 yılında başlatılmıştır. Bunu sırasıyla İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği (1922) ve Almanya (1923) takip etmiştir. 1927 yılına kadar tüm Avrupa’da, Amerika’da, Japonya’da ve Yeni Zelanda’da radyo yayınları başlamıştı.
1922′de ilk özel radyo verici istasyonu kurularak, pille çalışan radyo alıcıları yapıldı. Kent elektriği akımıyla çalışan radyo alıcılarının seri olarak üretilmesi 1930′larda gerçekleştirildi. Her türlü radyo yayınında 1935′e kadar AM’li (genlik modülasyonlu) radyolar kullanıldı. 1935′te Edwin H. Armstrong uzun süren denemelerden sonra geniş bantlı frekans modülasyonunu (FM) buldu.
Ülkemizdeki ilk radyo yayınına İstanbul Radyosu adıyla, 6 Mayıs 1927’de, Sirkeci’deki Büyük Postane binasının bodrum katında başlandı. Henüz kimsede radyo alıcısı bulunmadığından, Postane binasının kapısının üzerine yerleştirilen hoparlör yardımıyla her akşam yayın yapıldı.
Farklı türlerde yapılan programlar radyonun halk arasında yaygınlaşmasını sağlamıştır. Sadece kulağa seslenen bir iletişim aracı olan radyoda iletiler kalıcı değil uçucudur. Haberleri gazeteler kadar ayrıntılı veremez ancak okuma yazma bilmeyi gerektirmez ve geleneksel medya içinde en hızlı haber iletebilen araçtır. Önce televizyon sonra da internet, radyonun haber kaynağı olarak etkisini kaybetmesine neden olmuş, radyo yayınlarında eğlence programlarının sayısı giderek artmıştır.
Podcast Yayıncılık
Podcast, ses ve video dosyalarının internet üzerinden kolayca paylaşılmasını sağlayan bir yayın dağıtım sistemidir. Yayınlanan programların her birine “podcast yayını” ya da kısaca “podcast” adı verilmektedir. Bu yayını yapan kişilere ise podcaster denilmektedir. Sistem ilk olarak Apple tarafından geliştirildiği için adı da iPod ve İngilizce broadcast kelimelerinin birleşiminden ortaya çıkmıştır. Kelimenin Türkçe çevirisi “oynatıcı yayın aboneliği” olarak verilse de kullanımı henüz pek yaygın değildir.
Her Yerde ve Her Zaman Podcast
Podcast, son yılların en popüler yeni medya kavramlarından biridir. Podcast, RSS ve müzik formatı MP3’ün birleşimiyle ortaya çıkan bir teknoloji olup farklı konularda kayıt edilen programların internet üzerinden dağıtılması yöntemidir. Podcast, MP3 veya görüntü dosyaları biçimlerinin RSS gibi dağıtım teknikleriyle mobil araçlara bir çeşit ses içeriği aktarımı şeklinde gerçekleşmektedir.
Podcast’in yaygınlaşmasında rol oynayan en önemli etmenlerden birinin de Apple’ın iTunes yazılımına podcast desteği eklemesidir. Bu destek ile iPod’u ve iTunes yazılımını yükleyebilecek bir bilgisayarı bulunan kullanıcılar, podcast için gerekli tüm donanıma sahip olmuşlardır. Uygulamanın yaygınlaşmasındaki diğer bir etmen ise internet kullanıcılarının kendi radyo programlarını podcast teknolojisi ile internete yüklemeleridir. Podcast teknolojisi sayesinde dinleyiciler radyoda takip etmek istedikleri ama yayın saati nedeniyle kaçırdıkları programları, sonradan bilgisayarlarına yükleyerek, istedikleri yer ve saatte dinleyebilir duruma gelmişlerdir.
Ülkemizde radyolar podcast yayıncılığını alternatif olarak sunmaktadırlar. Türkiye’de NTV Radyo’daki “Sanal Âlem” adlı radyo programı, Türkçe yayın yapan ilk podcast olma özelliğine sahiptir.
Podcast’in, otomatik, kolay kontrol edilebilir, taşınılabilir, her zaman erişilebilir, az ve öz olma gibi birçok avantajı yanı sıra uygulama, mevcut teknoloji altyapısı ile bütenleşme sorunları, akademik içerik eksikliği, teknik sınırlamalar ve bu konudaki bilinç ve bilgi eksikliği gibi bazı dezavantajları da bulunmaktadır.
Mobil Öğrenmede Podcast Farkı
Podcast, radyo yayıncılığı dışında yeni iletişim teknolojilerinde de yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Teknolojinin hızla ilerlemesiyle mobil öğrenmede podcast uygulamaları artış göstermiştir. Öğrenciler, okulda gördükleri derslerini, etkinlik videolarını, yorumlarını her yerde mobil olarak paylaşıp eğitime kesintisiz olarak devam edebilmektedir. Yeni iletişim teknolojilerinin bir ürünü olan podcastler, mobil öğrenme ve eğitim sürekliğinin vazgeçilmezleri hâline gelmişlerdir. Son yıllarda uzaktan eğitimde alternatif bir araç olan podcast, yapısı gereği mobil öğrenmede yaygın şekilde kullanılmaya başlayan bir uygulamadır.
Podcast Nasıl İşler?
Podcasting, bireysel uygulamalar, radyo ve televizyon yayınları, pazarlama, turizm, eğitim gibi birçok alanda yaygın bir kullanıcı kitlesine sahiptir. Podcast geliştirme araçları ile hazırlanan ses ya da video dosyaları, podcast sunucu hizmeti veren sunucu siteler üzerinden kullanıma sunulmaktadır. Bireyler, sunucu üzerinden paylaşılan podcast yayınlarını kişisel bilgisayarlarına yükleyerek ya da RSS aboneliği aracılığıyla bu işlemin otomatik olarak gerçekleşmesini sağlayarak podcast sisteminden yararlanabilmekteler.
KAYNAKÇA:
1 Sedat Cereci, Televizyonun Sosyolojik Boyutu, İstanbul, Şule Yayınları, 1996, s. 22.
2 Kırık, a.g.e., s. 21.
3 Ceyda Ilgaz Büyükbaykal, “Globalleşen Dünyada Televizyon Endüstrisi ve Tüketicileri”, Akademi İletişim 3 Aylık İletişim Haber Yorum Dergisi, Yıl:1, Sayı:4, Kış 2006, s. 27.
4 Erol Mutlu, Televizyonu Anlamak, Kültürel çalışmalar/02, Ankara, Ayraç Medya, 2008, s. 21.
5 Mehmet Özçağlayan, Yeni İletişim Teknolojileri ve Değişim, İstanbul, Alfa Basım Yayım ve Dağıtım, 1998, s. 104.
6 Williams, a.g.e., s. 10.
7 Sedat Cereci, Büyülü Kutu Büyülenmiş Toplum, İstanbul, Şule Yayınları, 1992, s. 33-34.
8 A.e.
9 A.e., s. 35-36.
10 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 29.
11 Ellis’ten aktaran Ayşe İnal, “Televizyon, Tür ve Temsil”, Yıllık 1999, Ankara, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2001, s. 260.
12 Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence, Çev. Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları,
1994, s. 90.
13 Postman, a.g.e., s. 96.
14 Ahmet Durmaz, Televizyon Tekniği 1: Televizyon Sistemleri ve Profesyonel Kameralar, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları,1994, s. 2.
15 Erkebay, a.g.e., s. 4.
16 Richard C. Webb, Tele-Visionaries: The People Behind the Invention of Television, USA, IEEE Press, 2005, s. 6-7.
17 Erkebay, a.g.e., s. 7-8.
18 A.e., s. 6.
19 Hakan Temiztürk, “Batılı Ülkelerde Radyo Televizyon Yayınlarının Denetimi ve Denetleyici Kurumlar”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:16, s. 267.
20 Levent Kılıç, Sistem Yaklaşımı ile Televizyon Eğitim Programı Yapımı, Eskişehir, Açıköğretim Fakültesi Yayınları, 1985, s. 1.
21 Emel Ceylan Tamer, Dünü ve Bugünüyle Televizyon, İstanbul, Varlık Yayınları, 1983, s. 25.
22 A.e., s. 26.
23 Williams, a.g.e., s. 25.
24 Williams, a.g.e., s. 20.
25 (Çevrimiçi) http://cygm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursprogramlari/gazetecilik/moduller/radyo_televizyon _tarihi.pdf, 18 Kasım 2009.
26 Jean-Jacques Cavalier, “Medya ve İletişim Teknolojileri, Çev. Mete Çamdereli İstanbul, Salyangoz Yayınları, 2004, s. 240.
27 (Çevrimiçi) http://iletisimci.blogspot.com/2009/11/televizyon-nedir-televizyon-tarihi.html, 8 Ekim 2009.
28 A.e.
29 A.e., s. 245.
30 A.e., s. 247.
31 A.e., s. 247-248.
32 Hamza Çakır ,“Sayısal Televizyon Yayıncılığı”, Medyada Yeni Yaklaşımlar, Editör: Metin Işık, Konya, Eğitim Kitabevi, 2004, s. 35.
33 Sedat Cereci, Büyülü Kutu Büyülenmiş Toplum, İstanbul, Şule Yayınları, 1992, s. 81.
34 Cereci, a.g.e., s. 81.
35 Tamer, a.g.e., s. 43.
36 A.e., s. 56.
37 Martin Esslin, Televizyon Çağı, Çev. Murat Çiftkaya, İstanbul, Pınar Yayınları, 1991, s. 99-110.
38 Mutlu, a.g.e., s. 53.
39 Williams, a.g.e., s. 58.
40 Gunther Anders, “The Phantom World of TV”, Mass Culture, Ed. by, David M.White, Bernard Rosenberg, New York, Free Press, 1964, pp. 358-367.
41 Anders, a.g.e., s. 359.
42 Postman, a.g.e., s. 96
43 Kars, a.g.e., s. 28.
44 A.e.
45 Erkebay, a.g.e., s. 60.
46 Tamer, a.g.e., s. 34.
47 Vural, a.g.e., s. 31.
48 Erkebay, a.g.e., s. 29.
49 “İletişim Alt Yapısı Taslak Raporu”, Türkiye 2.Bilişim Şurası, 9 Aralık 2004 (Çevrimiçi) http://www.bilisimsurasi.org.tr/altyapi/docs/iletisim_altyapisi_taslak_raporu_20040219.doc, 8 Ekim.2009.
50 Gökçe, a.g.e., s. 57.
51 Avni Morgül, “Görüntü Sıkıştırma ve Sayısal TV Yayını”, RTÜK Sayısal Yayıncılık Paneli, İstanbul, 6 Mayıs 2006.
52 “Sayısal Televizyon Yayıncılığı (DVB)”, (Çevrimiçi) http://www.rtuk.org.tr/sayisal3.htm, 1 Ekim 2005.
53 Erkan Can, “Vericilerden Sayısal TV (DVB-T) Yayınları (Deneme ve Düzenli Yayınlara Geçiş Stratejileri”, Sayısal Yayıncılık Paneli (8 Mayıs 2006), (Çevrimiçi) http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=2253161d-97cd-498b-86f5-1ff80ac08e26, 7 Ekim 2009.
54 Nevin Katrancıgil, 9. Uluslararası Uydu İletişimi, Kablo, Yayıncılık Ve TV Sektörü Konferansı, İstanbul, 25 Kasım 2005.
55 Morgül, a.g.e.
56 “Dijital (Digital) Yayıncılık”, (Çevimiçi) http://www.bilgininadresi.net/Madde/33653/Dijital-(Digital)-Yay, 27 Ağustos 2009.
57 Joan L. Mitchell, v.d.’den aktaran, Deniz Taşkın, Nurşen Suçsuz, Cem Taşkın, “MPEG Akımını Geçici Referans Numaralarını Kullanarak Şifreleme,” Trakya Universitesi J Sci, 8(2), 2007, s. 73-74, (Çevrimiçi), http://fbe.trakya.edu.tr/tujs/arsiv/2007-2/82-235.pdf, 02 Mart 2009.
58 Paul Caskey, “MPEG-2”,(Çevrimiçi) http://www.swcp.com/pcaskey/mpeg2.html, 6 Ağustos 2005.
59 Morgül, a.g.e.
60 Kemal Kafalı, “Analog Dijitale Karşı 2”, Broadcasterinfo. Ay. Tv, Rad., Sin.Tek. Der., Sayı:3, Eylül 2003, s. 108.
61 “Sayısal TV’de Resim Kalitesi”, (Çevrimiçi) www.rtuk.org.tr/dvbt2.htm, 1 Ekim 2005.
62 Abdullah Şen, “Mpeg-2 Nedir?”, Broadcasterinfo Ay. Tv, Rad., Sin. Tek. Der., Sayı:29, Nisan 2006, s. 104.
63 Morgül. a.g.e.
64 Morgül, a.g.e.
65 Alper Metin, “MPEG-4 ve Verimlilik”, Broadcasterinfo Ay. Tv, Rad., Sin. Tek. Der., Sayı:6, Ocak 2004, s. 124.
66 Alper Metin, “MPEG-4 Nedir?”, Broadcasterinfo. Ay. Tv., Rad., Sin. Tek. Der., Sayı:14, Kasım 2004, s. 95.
67 A.e.
68 Morgül, a.g.e.
69 Metin, “MPEG-4 Nedir?”, s. 96.
70 Volkan Tekin, “Arşivler Kullanılabildikçe Değerlenirler: MPEG-7 Arşivinizin Bilgi Arayüzü”, Broadcasterinfo Aylık Televizyon, Radyo, Sinema Dergisi, Sayı:3, Eylül 2003, s. 92.
71 A.e.
72 Ali Murat Kırık, Etkileşimli Televizyon, İstanbul, Anahtar Yayıncılık, 2010, s. 47.
73Kırık, a.g.e., s. 49.
74 Göksenin Göksel, “Teknoloji-Yayıncılık-İletişim Teorileri Üzerine 3”, Broadcasterinfo Aylık Televizyon, Radyo, Sinema Teknolojileri Dergisi, Sayı:15, Ocak 2005, s. 127.
75 Mehmet Şafak, “Digital Video Broadcasting An Overview”, RTÜK Sayısal Yayıncılık Paneli, İstanbul, 6 Mayıs 2006.
76 “Internet Protocol Television (IpTv) Nedir? Nasıl Çalışır?”, (Çevrimiçi) http://www.uydutvhaber.net/site/modules.php op=modload&name=News&file=article&sid= 7371, 27 Ağustos 2009.
77 “IPTV”, (Çevrimiçi) http://www.svstelekom.com.tr/Default.aspx?mid=1&mcid=1&pt=Homepage, 27 Ekim 2009.
78 “Google da Video Satıyor”, (Çevrimiçi) http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=sa&haberno=2525, 8 Ağustos 2005.
79Özgür, Çoşar, “İnternet Protokolü Televizyonu (ipTV)” (Çevrimiçi)
http://www.emo.org.tr/ekler/7ebb8c 322 4e3b87 _ek.pdf?dergi=2, 27 Ağustos 2009.
80 “IPTV”, (Çevrimiçi) http://www.svstelekom.com.tr/Default.aspx?mid=1&mcid=1&pt=Homepage, 27 Ekim 2009.
81 Gökçen Karan, Yeni Başlayanlar için, Video Blog Rehberi, İstanbul, Erko Yayıncılık, s. 139-140.
82 Kaan, a.g.e., s. 155.
83 “Web Televizyonu (Web TV) Nedir?”, (Çevrimiçi) http://www.po.metu.edu.tr/links/inf/css25/bolum6.html#33, 05 Eylül 2005.
84 Çiğdem Aytekin, Erkut Şahin, Abdullah Düvenci, “Kişisel Televizyon: IPTV” Akademik Bilişim
2008, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, 30 Ocak-1 Şubat 2008 (Çevrimiçi)
http://www.elektrik.gen.tr/icerik/ki%C5%9Fisel-televizyon-iptv, 27 Ekim 2009.
85 Melih Bayram Dede, “2013’e kadar tüm TV’ler ‘akıllı’ olacak” (Çevrimiçi)
http://yenisafak.com.tr/Bilisim/?i=345525, 06 Şubat 2012.
86 CCIR 801 Raporu aktaran Sankur, a.g.e., s. 23.
87 Ceyhan Kandemir, “Yeni Sayısal Yapım Formatı: 1080p”, İstanbul Üniversitesi İletişim
Fakültesi Dergisi, Sayı:15, 2002, s. 652.
88 A.e., s. 648.
89 (Çevrimiçi) http://www.anten.de/news/news_arsiv.htm, 3 Ekim 2005.
90 (Çevrimiçi) http://www.gelecekonline.com/metin/avrupa_nin_ilk_3d_televizyon_kanali_
yayina_basladi-3204, 20 Mayıs 2010.
91 Moira, “Live Via “Hologram” On CNN” (Çevrimiçi) http://www.technovelgy.com/ct/Science-
Fiction-News.asp?NewsNum=1980, 8 Eylül 2010
92 Mutlu, a.g.e., s. 21.
93 A.e., s. 87.
94 Baudrillard’tan aktaran Celaleddin Çelik,“Kitle İletişim Araçları ve Popüler Kültür İlişkisine
Sosyolojik Bir Yaklaşım”, Medyada Yeni Yaklaşımlar, Ed. Metin Işık, Konya, Eğitim Kitabevi,
2004, s. 71.
95 A.e.
96 Martin Jay, Diyalektik İmgelem: Franfurt Okulu ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Tarihi 1923-1950, Çev. Ünsal Oskay, İstanbul, Ara Yayıncılık, 1989, s. 310-314.
97 Mutlu, a.g.e., s. 23-24.
* Bu bölüm Dr. Öğr. Üyesi Yelda Özkoçak tarafından kaleme alınan ve Derin yayınları tarafından yayımlanan Ses’li Sinema kitabından alınmıştır.